Zihninizdeki o parlak fikri düşünün. O spor salonu üyeliğini, o yeni dili öğrenmeyi, o kendi işinizi kurma hayalini… Hepsi orada, zihninizin bir köşesinde parlıyor. Ama bir şartları var: Başlamak için “mükemmel anı” bekliyorlar. Finansal durum biraz daha düzeldiğinde, çocuklar biraz daha büyüdüğünde, işler biraz daha hafiflediğinde… O asla gelmeyen, mitolojik “doğru zamanı”.
Peki ya size o mükemmel anın bir yanılsama olduğunu söylesem? Daha da ileri giderek, başlamak için en ideal zamanın, kendinizi en hazırlıksız, en korkmuş ve şartların en elverişsiz hissettiğiniz o “en kötü” an olduğunu iddia etsem?
Çoğumuz, başlamayı bir limandan ayrılacak görkemli bir gemiye benzetiriz. Rüzgarın doğru esmesini, havanın güneşli olmasını, tüm mürettebatın hazır olmasını bekleriz. Oysa gerçekte başlamak, fırtınalı bir denizde küçük bir sandalı suya indirmeye benzer. Korkutucudur, ıslanırsınız, dalgalarla boğuşursunuz. Ama o ilk küreği çektiğiniz an, bir şey değişir: Artık kaderinizin kontrolü sizdedir. Limanda güvenle bekleyen gemi çürürken, sizin küçük sandalınız dalgaları yara yara ilerlemeye başlar.
“Mükemmel anı” beklemek, tembellik değil, korkudur. Başarısızlık korkusu, yetersizlik korkusu, bilinmezlik korkusu… Beynimiz, bizi bu potansiyel tehlikelerden korumak için en güçlü silahını kullanır: Erteleme. “Şimdi değil, daha sonra” diyerek bizi konfor alanımızın sıcak ve güvenli sularında tutmaya çalışır. Oysa büyüme, tam da o konfor alanının bittiği yerde başlar.
Bugün kendinizi yorgun mu hissediyorsunuz? Harika. O 15 dakikalık yürüyüşe çıkmak için mükemmel bir zaman. Çünkü yorgunken attığınız o adım, enerjikken koştuğunuz 5 kilometreden daha değerlidir. O, iradenizin zaferidir. Projeniz için yeterli bilgiye sahip değil misiniz? Muhteşem. Araştırmaya başlamak için en iyi zaman. Çünkü her şeyi bildiğinizi sandığınızda öğrenmeyi bırakırsınız. Bilmediğinizi kabul ettiğiniz an ise gelişim başlar.
Hayat, mükemmel senkronize edilmiş bir film değildir; dağınık, plansız ve çoğu zaman kaotik bir doğaçlamadır. Mükemmel an diye bir şey yok, sadece “şimdi” var. Ve “şimdi”, elinizdeki tüm kusurlarıyla, eksiklikleriyle, korkularıyla birlikte, hayallerinize doğru o ilk küreği çekmek için her zaman en doğru zamandır. O sandalı suya indirin. Fırtına, siz ilerledikçe dinecektir.